Sofralarımızdan eksik olmayan meyve sebze, son günlerde zor zamanlar geçiriyor. Yaş meyve sebzede Türkiye’nin en büyük ihraç pazarı olan Rusya, sorunların da kaynağı aynı zamanda. 2005 yılında Rusya’nın Türkiye’den yaş meyve sebze alımını durdurmasıyla başlayan kriz halen sektörün ana gündem maddesi. Zirai ilaç kalıntısı bulunduğu gerekçesiyle ülkesine Türkiye’den ithal edilen ürünleri sokmama konusunda ısrarlı olan Rusya ile ticari ilişkiler de bu gerekçeyle sarsılmış durumda. Türkiye’nin yaş meyve sebze ihracatının yüzde 34’ünün yapıldığı Rusya pazarını kaybetmek istemeyen ihracatçılar, çareyi harekete geçmekte buldu. Sorunun çözümüne yönelik çalışmalar yürüten ihracatçı birlikleri bir araya gelerek konuyla ilgili seminerler düzenliyor, üreticileri bilgilendirme toplantıları organize edip dertlerine derman arıyor. İhracatçı birliklerinin acil çözüm aradığı 24 sorunun 14’ü Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile ilgili. Zira sorunların başında bulunan zirai ilaç kalıntısı konusu ise zaman zaman ihracatçıları ve üreticileri karşı karşıya getiriyor. Şu an sorun çıkaran tek ülke görünümünde Rusya olsa da, güvenilir gıda konusunda Türkiye’ye daha hassas yaklaşan AB ülkelerinin de ihracatta problem çıkarması an meselesi. Yaş meyve sebze ihracatının yarısının yapıldığı AB ülkeleri tarafından çıkacak bir problem sektör için ciddi sorunlar yaratabilir. Hatta şimdiden konuyla ilgili negatif haberler çıkmaya başladı bile. AB’nin alanında en fazla ilgi gören ve etkili olan bir dergisi, meyve ve sebze tüketiminde geçtiğimiz haftalarda Türkiye’yi konu etti. Haberde Türkiye, Dominik Cumhuriyeti ve Tayland’la aynı risk grubunda yer aldı. Bu üç ülke riskli ülke olarak ele alındı ve laboratuar analizleri gibi önlemlerin alınması uyarısında bulunuldu.
Zaralı ilaçların kullanımı yasaklanıyor...
İhracattaki imajını düzeltmek isteyen firmalar işin ucunu daha sıkı tutmaya başladı. Buna ek olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı da kendi yetkisi dâhilinde konuya el attı. Şimdiye kadar 75 ilacın kullanımını yasakladı. 1 Eylül 2009 itibariyle 49 ilaç daha yasaklanacak. Ancak bu ilaçların iki yıl raf ömrü bulunuyor. Yani daha iki yıl boyunca bu ilaçlar kullanılmaya devam edecek. Mevcut pazarlarını kaybetmek istemeyen ihracatçı birlikleri de boş oturmuyor. Aktif biçimde çalışmalar yürüten birlikler, konuyla ilgili yaş meyve sebze üretimi yapılan çeşitli illerde paneller düzenliyor, daha da sırada pek çok şehir var. Örneğin UİB’in Afyon’da düzenlediği panele konuşmacı olarak katılan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, zirai ilaç kalıntısında üreticiye önemli görevler düştüğüne dikkat çekti. İzin verilen ilaçların doğru dozda, doğru zamanda kullanılması halinde yaş meyve sebze ürünlerinde ilaç kalıntı sorununun önüne geçileceğini söyleyen Eroğlu, bakanlık olarak her zaman ihracatçı birliklerinin yanında olacağına dair de söz verdi. Eroğlu’nun bu tavrı ihracatçılar arasında bir rahatlama yarattı. Ne de olsa zirai ilaç kalıntısı probleminin bir ayağını ihracatçı firma, bir ayağını üretici, bir ayağını da bakanlık oluşturuyor. Devlet desteğini de arkasında hisseden ihracatçıların işi asıl şimdi başlıyor.
Geçtiğimiz günlerde Rusya ile imzalanan ek memorandum kimilerini tatmin etti, kimilerini ise kızdırdı. Buna göre, bundan sonra Rusya’ya yapılacak yaş meyve sebze ihracatında kalıntı bulunması halinde Türkiye’yi cezalandırmak yerine ihracatı yapan firmaya ceza verilecek. Bir firmanın yaptığı ihracatta 180 günde 3 kez, 30 günde iki kez kalıntıya rastlanırsa, o firmanın kalıntının ortaya çıktığı ürünü Rusya’ya ihraç etmesi yasaklanacak. Dördüncü kez tekrarlanması halinde ise firmanın ülkeye ihracatı tamamen yasaklanacak. Sektörde kimileri bu uygulamanın tüm ülkenin cezalandırılmasından daha iyi olduğunu savunurken, kimileri de faturanın bedelinin ihracatçılara kesilmesinden hoşnutsuz.
İhracatçının suçu ne?...
Bu durumu kabul edilemez olarak nitelendiren Akdeniz Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı ve Narenciye Tanıtım Grubu Başkan Yardımcısı Ali Kavak, sorunun çözümü için geçtiğimiz haftalarda Rusya’ya giden heyetin içinde bulunduğunu söylüyor. Rus yetkililerce bu uygulamanın sadece Türkiye’ye yönelik olmadığının ifade edildiğini belirten Kavak, yine de açıklamaları yeterli bulmamış: “İhracatçının üretim ile direk bir bağlantısı yok. Türkiye’de tarımın iyi bir yere gelmesi için, ilaçlamanın insan sağlığına ve çevreye uygun yapılması için ihracatçı birlikleri ve ihracatçılar olarak adeta seferber olduk. Buna rağmen ihracatçının bu işi tek sorumlusu olarak görülmesi bizi rahatsız etti. Hangi tarım ilacının kullanıldığı konusunda sorumlu tutulamayız. Bu tamamen üreticinin işi. Ben sadece Türkiye’de üretilen ürünleri pazarlıyorum. Ancak imzalanan memorandum sonucu, ihraç partilerinde altı ayda üçten fazla kalıntıya rastlanması halinde o ürünü ihraç eden firmanın Rusya’ya ürün ihraç etmesi yasaklanacak. Bu ne kadar acı. İhracatçının ne suçu var?”
Rusya ile yaşanan yaş meyve sebze ihracatındaki sorun son zamanlarda gündemi oldukça meşgul etse de, olayın kökeni birkaç yıl öncesine dayanıyor. Rusya, Türkiye’den yapılan bitkisel ürünler konusunda 2006 yılında sıkı tedbirler uygulamaya başladı. 2008 yılına gelindiğinde ülkemizden Rusya’ya ihraç edilen beş ürüne ithalat yasağı getirildi. Bu yasak, Rusya ile yapılan Mutabakat Zaptı çerçevesinde izlenebilirliği sağlanmış kaliteli ve sağlıklı ürünler tedarik edilmesi şartı ile kaldırıldı. Ancak üretim yapısının küçük ölçekli aile işletmelerinden oluşması ve dağınık olması nedeniyle üreticinin kayıt altına alınmasının zorlaştığını belirten Antalya Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Satıcı, “Domates ihracatımızın yaklaşık yarısının gerçekleştiği Rusya pazarına ihracatımızın devam etmesi için izlenebilirliğin sağlanması gerekiyor.” diyor. Konuyla ilgili bazı tedbirlerin alındığını söyleyen Satıcı, yasaklanması beklenen zirai ilaçlar ile ilgili şunları söylüyor: “Ülkemizde uygulanmasına izin verilen pestisitler, 29 Temmuz 2008 tarihinde AB harmonizasyonu sonrasındaki pestisit listesi MRL değerleri ile uyumlu hale getirildi. AB’nin yasaklamış olduğu 135 aktif maddenin 49 tanesinin 31 Ağustos 2008 itibarıyla, 75 tanesinin ise 1 Ocak 2009 itibariyle imalatı ve ithalatı yasaklandı. Geriye kalan 11 aktif maddenin ise 31 Temmuz 2009 itibarıyla imalatı ve ithalatının yasaklanması bekleniyor. 31 Temmuz 2009 tarihinden sonra ise Türk Gıda Kodeksi’nde uygulanmasına izin verilen pestisitler birebir AB’ye uyumlu hale gelecek.”
İhracat rakamlarında kriz yok...
Türkiye’de yılda üretilen 40 milyon ton yaş meyve sebzenin sadece yüzde 5’inin ihraç ediliyor olmasının arkasında yatan sebeplerin başında, AB standartlarında uygun üretiminin yapılamıyor olması geliyor. Fakat sektörün yaşadığı tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen ihracatta ciddi bir kayıp görülmüyor. Hatta öyle ki ihracat rakamları giderek artıyor. 2009 yılının ilk üç ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre miktarda yüzde 44’lük, değerde ise yüzde 18’lik bir artış yaşanan yaş meyve ve sebzede, narenciye miktarda yüzde 73’lük, değerde ise yüzde 45’lik bir artış göstererek ilk sıraya yerleşti. Yine aynı dönemde en fazla ihracatı yapılan ürün değerde 6 milyon dolar ve 6 bin ton ile nar oldu. Bunu sırayla elma, ayva ve üzüm izledi. Narenciyede hal böyleyken bu yılın ilk üç ayı rakamlarına göre yaş sebzede en çok ihracatı yapılan ürün ise değerde 114 milyon dolar ve miktarda 134 bin ton ile domates oldu. Geçtiğimiz yılın ilk üç ayında Rusya’ya 161 bin ton yaş meyve sebze ihracatı yapılırken, bu yılın aynı döneminde bu rakam yüzde 30 artarak 209 bin tona ulaştı. Son dönemde en dikkat çekici artış ise Bulgaristan’da görüldü. Geçtiğimiz yıl Bulgaristan’a ilk üç ayda 31 bin ton yaş meyve ve sebze ihracatı yapılırken, bu yıl yüzde 185 artarak 88 bine çıktı. Bir diğer sınır komşumuz Irak’ta da aynı yükseliş izleniyor. Irak 2008 yılı ilk üç ayında Türkiye’den 103 bin tonluk yaş meyve ve sebze ithali yaparken bu yılın ilk üç ayında bunu yüzde 50 artırarak 155 bin tona yükseltti. Rusya’ya yaptığımız ihracatımızın çok fazla etkilenmemiş olmasının sevindirici olduğunu ifade eden Narenciye Tanıtım Grubu Başkan Yardımcısı Ali Kavak, imzalanan memorandum sonrası Tarım Bakanlığı ve ihracatçının karşı karşıya kaldığını ve bakanlığın ihracatçının yakasına yapıştığını söylüyor.
Kalıntıya rastlanma oranı düşüyor...
Konunun çözümünün tarladan başladığını kaydeden Kavak, şunları söylüyor: “Devlet buna yönelik şimdiye kadar güzel şeyler yaptı. Örneğin üreticilerin hepsine kayıt altına alınma zorunluluğu getiriliyor. Aslında Türkiye’de gıda sağlığına yönelik zaten bir kanun var: İyi Tarım Uygulamaları.
İyi Tarım Uygulamaları hayata geçirilse ve hakkıyla uygulansa, zaten sorunlar biter. Bu kanun çerçevesinde üreticinin, ihracatçının görev ve sorumlulukları iyice tanımlanmış. Bunun yanı sıra çıkarılan yönetmelikle üreticinin kullandığı tarım ilaçları reçeteli hale getirildi. Tarımın hak ettiği yere gelmesi noktasında Türkiye üstüne düşeni yapıyor ve yapmaya da devam edecek. Biz Rusya’nın yapılan bunca iyileştirme hareketini göz ardı etmesini anlamsız buluyoruz.”
Rusya Federasyonu’nun altı aylık dönemde üçten fazla zirai ilaç kalıntısına rastlanması durumunda ihracatçı firmayı cezalandırma uygulamasının ticaret kurallarına aykırı olduğunu savunan Mustafa Satıcı ise, çözüme yönelik düşüncelerini şöyle açıklıyor: “Rusya’ya yılda ortalama 1000-1,500 tır ihracat gerçekleştiren firmalar için 3’ten fazla kalıntı çıkması durumu firmanın tüm ihracatına oranlandığında yüzde 1’lik ihracat miktarına bile karşılık gelmiyor. Bu nedenle, Rusya’nın yaş meyve sebze ihracatında da ihraç ettiği üründe kalıntı çıkan firmanın ihracatına yasak getirmek yerine, AB hızlı alarm sisteminde olduğu gibi izlenebilirlik sistemini kurmaları sağlanmalı ve yapılan yoğun denetimler sonrasında ihracatına izin verilmeli. Rusya’da analiz işlemlerinde şeffaflığın tam olarak sağlanmadığı da düşünülünce özellikle Rusya’ya yoğun ihracat yapan firmaların karşı karşıya olduğu riskin boyutu ortaya çıkıyor.”
Bu noktada ihracatçılar da üzerine düşeni yaparak, bir yandan bilgilendirme faaliyetlerine devam ederken diğer yandan da üreticiyi güvenli yaş meyve sebze üretmesi için yönlendiriyor. Yapılan çalışmaların meyvelerini vermeye başladığını vurgulayan Kavak, ihraç edilen ürünlerin laboratuar testlerinde kalıntıya rastlanma oranının yüzde 1’lere düştüğü bilgisini veriyor. İhracatçının da üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerektiğini savunan Kavak, “Mesela, ihracatçı olarak sisteme kayıtlı olmayan üreticinin ürününü almıyoruz. Üreticinin kullandığı kimyasalların ve hangi tarihlerde kullanıldığının listesini istiyoruz. Yani üreticiden ürettiği ürünün kimliğini istiyoruz.” diye konuşuyor.
Gıda güvenliğinin son 10-15 yıldır tüketici nezdinde öneminin giderek artığını belirten Mustafa Satıcı, tüketicilerin çevre bilincinin gelişmesiyle güvenli gıda talep ettiklerini ifade ediyor. “Tüketiciler ürünün nerede ve hangi koşullarda yetiştirildiğini bilmek istiyor. Zirai ilaçların kullanımı konusunda çok daha hassas davranıyorlar. Bu nedenle günümüzün tüketicileri daha sağlıklı ürünler için daha fazla ödeme yapmaya hazır.”
Sorunun çözümüne daha var...
İhracatçıların tüketicilerin gıda güvenliği ve ürün çeşitliliği konusunda haklı taleplerinin karşılanması için özen göstermesi, üreticilerin ise gübre, zirai ilaç gibi tarımsal girdilerin kullanımında azami hassasiyet göstermeleri ve zirai danışman ile birlikte çalışması gerektiğini söyleyen Satıcı, her üreticinin kayıtlı olmasından yana. Bu konuda yapılan çalışmalar sonucunda üreticilerin geçtiğimiz yıllara oranla daha hassas davrandıklarını dile getiren Satıcı, ancak sorunun tam anlamıyla çözülmesi için önlerinde uzun bir yol olduğunu da belirtmekten geri kalmıyor. Öncelikle bu yolda yapılması gerekenlerin başında hal çokluğunun geldiğini anlatan Satıcı, “Küçük hallerden büyük il merkezindeki hallere ürün sevkıyatı yapılıyor. Ürün zayiatı olduğu için üreticinin ürünü düşük fiyatla satılıyor, ürün çok el değiştirdiği için de tüketici yüksek fiyatla ürün almak durumunda kalıyor. Ayrıca, hallerin altyapısı yetersiz ve soğuk hava deposu kapasiteleri yok denilecek kadar az. Hallerin mevcut yapısı ile ürünlerin izlenebilirliğinin sağlanması mümkün olmuyor. Bu kapsamda belde ve küçük ilçelerdeki yaş meyve sebze halleri, özellikle soğuk hava, paketleme tesisleri ile akredite olmuş gıda analiz laboratuarlarının da olduğu sağlıklı ve hijyenik bir hal kompleksi haline getirilerek tek çatı altında toplanmalı. Bu duruma geldiği zaman üretici ürününü değeri ile satacak, iç ve dış tüketime kontrollü ürün arz edilmiş olacak.” diyor. TR
Pestisitin insan üzerindeki etkileri
Rusya’ya olan yaş meyve ve sebze ihracatımızda en önemli sorun olan zirai ilaçlar yani pestisitler, insan ve hayvan vücudu ile bitkiler üzerinde veya çevresinde yaşayan, besin kaynaklarının üretim, depolama, tüketimi sırasında besin değerini düşüren ya da zarara uğratan böcek, kemirici, yabani ot, mantar gibi canlı formların yıkıcı etkisini azaltmak için kullanılan kimyasal maddeler demek oluyor. Bu maddeye maruz kalanlardaki etkiler ise uzun araştırmalarla belirleniyor. Bu yönde yapılan çalışmalarda bu bireylerde kalıtsal değişiklik ve hasarlar olduğu gözlendi. Pestisitlerin kronik etkisine maruz kalan tarım işçilerinde birçok genetik hasarın yanı sıra karaciğer, böbrek ve kaslarda bozukluklar görüldü. Pestisitlerin canlılar üzerindeki etkisi fetal yaşamdan itibaren başlayıp, fetüse geçiyor ve bunun sonucu olarak da düşükler, renk ve cilt bozukluğu bulunan çocuk doğumları meydana geliyor. Yapılan hayvan deneylerinde radyoaktif olarak işaretlenip anneye verilen pestisitlerin, beş saat sonra plasentadan fetüse geçtiği ve fetüsün göz sinir sistemi ve karaciğerde yerleştiği gözlendi. Buna ek olarak insanların pestisitlere maruz kalması ile zehirlenmeler meydana gelebiliyor.
Bir değil, birden çok birlik...
Türkiye’de yaş meyve ve sebze alanında faaliyet gösteren üreticiler küçük ölçekli ve dağınık bir yapı sergiliyor. Bu sebeple bu üreticilerin bir araya getirilip ortak kararlar alması ve birliğin yönetilmesinin oldukça zor olacağına dikkat çeken Satıcı konuya dair çözüm önerilerini şöyle sıralıyor: “Her ilçede aynı ürün grubunda en fazla bir birlik kurulması zorunluluğu kaldırılmalı. Minimum 50 üretici 200 dekar alan sınırı olarak aynı bölgede ve aynı ürün gruplarında birden fazla üretici birlikleri kurulabilmeli. Böylece, orta ölçekli olan üretici birliklerinin hantal yapıda olması önlenecek, manevra kabiliyeti yükselecek ve sektör için sağlıklı bir rekabet ortamı oluşacak. Küçük ölçekli seralarda üretim gerçekleştiren üreticiler örgütlenip birlik oluşturarak zirai danışmanlık hizmeti alabilecek, üretim planlaması kapsamında pazar taleplerine uygun kaliteli ve güvenli ürün yetiştirip pazarlayabilecek. Ayrıca, ülkemizde zirai ilaçların ruhsatlandırılması yoğun prosedür ve maliyet gerektiriyor. Biber, patlıcan, hıyar ve marul gibi bazı ürünlerde hastalık ve zararlılar için zirai ilaç bulunmuyor. Bu kapsamda, AB’de kullanılan güvenilir zirai ilaçların ruhsatlarının Türkiye’de genişletilmesi ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın ruhsat genişlemesinde aktif bir şekilde görev alması gerekiyor.”
Mustafa Satıcı
Antalya Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı
“Rusya pazarına ihracatımızın devam edebilmesi için ürünlerin izlenebilirliğinin mutlaka sağlanması gerekiyor.”
Ali Kavak
Narenciye Tanıtım Grubu Başkan Yar.
“İhraç partilerinde altı ayda üçten fazla kalıntıya rastlanması halinde, firmanın Rusya’ya ürün göndermesi yasaklanacak. İhracatçının ne suçu var?”