OY FINDIĞIM, FINDIĞIM… (2) / HİKMET AKSOY / KARADENİZİNSESİ GAZETESİ

OY FINDIĞIM, FINDIĞIM… (2) / HİKMET AKSOY / KARADENİZİNSESİ GAZETESİ

Dün sözü fındıktan açmıştık, devam edelim. Fındık üreticisinin  “hal-i pür melâli”ni açıklamaya çalıştım, ama eksik yanları kaldığını biliyorum.

Fındık üreticisini neye benzetiyorum, biliyor musunuz: Boynuna davul asılı olan bir kişi… Tokmak başkalarının elinde… Başka bir tarifi var mı fındık üreticisinin?

Bakınız nasıl? Fındık üreticisinin öz kuruluşu, kendi alın terinin, emeğinin karşılığı olan FİSKOBİRLİK’in ekonomik anlamda kendi ayakları üzerinde durması için gerekli önlemler  -nedense-  alınmadığı için kuruluştan beklentiler hep yanıtsız, boşlukta bir hayal olarak kaldı.

Bu bilerek mi, bilmeyerek mi yapıldı bilemem... Yoksa istenilseydi FİSKOBİRLİK’e ekonomik bağımsızlık sağlanır;  üretici kendine  “dert babası” olacak öz kuruluşunun şemsiyesi altına girip derdine/dertlerine çözüm arardı.

Başlangıçtaki tüm iyi niyetli kuruluş çalışmalarının heyecanı sonraları tavsadı, sonunda sermayesi zayıflamış bir kurum durumuna itildi. Bir anlamda “Ne halin varsa gör” denildi. Üreticisinin fındığını almak isteyen Birlik yönetimi kimi zamanlar alacağı fındığa mali kaynak yaratmak uğruna banka kapılarını aşındırıp kredi arar oldu.

Ülkemizin en önemli ihraç ürününün üreticiden satın alınıp, işlenilip ihracındaki bu “sahipsizlik”e ihmal dersek eksik kalır. “İş bilmemezlik”in, ehliyetsizliğin,  umursamazlığın tipik örneğidir yaşanıla gelen manzara.

Yüzme bilmeyene hep sığ sularda yüzmesi önerilir. FİSKOBİRLİK’e de önerilen bu oldu hep. “Sen şuraya kadar gel, oradan ileri geçme!..” denilerek, hep frene basması önerildi.

1984 yılıydı sanıyorum. TOBB Başkanı Mehmet Yazar’ın da katıldığı Giresun FİSKOBİRLİK Tesisleri’nde bir konferans düzenlenmişti. Katıldığım bu toplantıda kurumun çağdaş fındık işleme tesislerini görünce heyecanlanmıştım. Öyle ya, FİSKOBİRLİK böyle tesislerle işlenmiş fındık piyasasına yön verebilir, uygulayacağı fiyat politikalarıyla varlık nedeni olan ortak üreticilerin dertlerine/sorunlarına merhem olabilirdi.

Heyhat… Ham hayal düşlemişim…

Zaman, benim gibi iyimserlikle olaylara yaklaşanları hep yeise/üzüntüye sevk etti.  Geçmişte TC Ziraat Bankası’nın rehin işlemiyle fındık alan FİSKOBİRLİK şimdilerde derlenip/toparlama dönemini yaşıyor görünürde.

Gönül ne istiyor biliyor musunuz? Benim de bir dönem üretici olarak çatısı altına bulunduğum bu önemli kuruluşun yönetimi profesyonel anlamda gözden geçirilip yeniden şekillensin. Yönetim Kurulu’nun kooperatif bilgisi olan üniversite, bulunmazsa lise mezunu ortaklardan oluşturularak  “körü körüne” değil, bilen ve uygulayıp sonuç alan beyinlerden oluşturulmasında kurumun geleceğinde böylesi krizlerin yaşanmaması için büyük zorunluluk var bu gün.

Biz de genel kanıdır, her yanlış Bağdat’tan döner diye… Ama öyle olaylar oldu ki, yanlışlar Bağdat’ı aştığı için geri dönmedi. Tahran’ı da geçti. Hızını alamadı Uzak Doğu’yu da aşıp “kısır döngü”yle yine gelip başımıza dert oldu.
Neden olmasın ki?  Dünya yuvarlak değil mi?

Fındık üreticisini sahiplenmek açısından yapılan yardım/hibe ise bir başka komedi bu çorbada… Üreticiye “Getir tapunu, al paranı…” deniliyor. Doğru mu bu acaba? Doğruluğunu siz savununuz. Ama ben yanlışını söyleyeyim. Fındık bahçelerinin yüz ölçümü açısından yapılan yardıma/hibeye kriter olarak alınsın ama,  o üretici hiç fındık üretmiyorsa…  Ya da bir başka üretici daha az alanda fazla fındık üretiyorsa… Sorun şu: Fındık alanına mı ya da üretimin çokluğuna mı teşvik vermek doğru?
İşte fındık konusu… Üretici bir labirentin içinde… Çıkış yolu için ışık bekliyor.