100 YILLIK ÖMRÜ OLAN TÜRK ÇAYI 75 YILINI DOLDURDU / RABİA UZUN CİRAV / KARADENİZ GAZETESİ

100 YILLIK ÖMRÜ OLAN TÜRK ÇAYI 75 YILINI DOLDURDU / RABİA UZUN CİRAV / KARADENİZ GAZETESİ

Çay Sanayicisi İşadamları Derneği Başkanı Erdal Saral'dan  açıklamalar...

-Yaklaşık 1 milyon kişinin geçim kaynağı tehdit altında…
-Ve çayın ömrü ne yazık ki doluyor. 100 yıllık ömrü olan Türk çayı 75 yılını doldururken, kalan 25 yılın nasıl uzatılacağına dair çare aranıyor.


“Ekonomik ömrünü tamamlayan bütün çayların değişmesi gerekiyor”
 diyen Çay Sanayicisi İşadamları Derneği Başkanı Erdal Saral, “Çay kanunu hazırlayıp çayın tüm aşamalarını kontrol altında tutulabilecek bir sistem oluşturulmalı” önerisinde bulundu.

Bir fincan acı kahvenin 40 yıl hatırı varmış, bir harf için de aynısı söylenmiş ya, öğreten varsa 40 yıl köleliğe dair... Henüz bir bardak çay için verilecek bir 40 yıl yok, zaten istatistiklere göre çayın da Türkiye'de 25 yıllık ömrü kaldı. Çünkü; ülkemizde yaklaşık 1 milyon kişinin geçim kaynağı olan çayın geleceği tehdit altında. Her gün bardak bardak tükettiğimiz, sudan sonra en ucuz içecek olan çay için bir an önce harekete geçilmezse belki de gelecek nesiller bu topraklarda yetişen geleneksel içeceği bizlerden dinleyecekler, ithal çay ya da farklı tatlar tüketmeye mahkum olacaklar.

Peki ne yapmalı?

Yanıtlarını almak için Çay Sanayicisi İşadamları Derneği Başkanı ve Of Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Saral’ın konuğu oluyoruz. Saral’dan bir bardak çayın öyküsünü dinlemek için… 

Erdal Saral, ÇAYSİAD olarak sektörü Çaykur-Özel sektör ayrımına tabii tutmadan bir bütün olarak kabul edilerek ele alınması için çaba göstereceklerini belirterek, çay kanununun bir an önce çıkarılması gerektiğini belirtirken kaçak çay ile mücadele ve dış satımın arttırılması gibi alanlara yoğunlaşacaklarını söyleyerek sorularımızı şöyle yanıtladı:


S-Türkiye çay üretiminde dünyada ilk 5 arasında yer alıyor. Aynı şekilde tüketiminde de. Sektörün genel durumunu değerlendir misiniz?

E. SARAL: Son 2 yıl içerisinde çay sektöründe özellikle müstahsiller açısından önemli gelişmeler oldu. Bu olumlu gelişmelerin bir çok etkenleri var tabi. Bu yıl, kar yağışı sebebi ile rekoltede bir düşme oldu. Dolayısıyla özel sektör firmaları piyasaya çay alabilmek adına peşin parayla ve iyi fiyatlarla girmek zorunda kaldılar. 2. ve 3. sürgün de bunu takip etti. Baktığınız zaman Türkiye'nin kendi ürettiği çay tükettiği çay ile birbirini dengeleyebilecek seviyede. Dışarıdan herhangi bir şekilde piyasayı olumsuz etkileyecek veya yerli üretimi baltalayacak her türlü çay kaçak diye nitelendiriliyor. Farklı yollarla gelebilecek bütün çaylar mevcut yapıya darbe vururu nitelikte.Yani biz kendi yağımızda kavrulabilecek bir toplumuz çay konusunda.

S-Türkiye çay üreten bir ülke. Ancak çay ihraç edebilen bir ülke değil. Neden? 

Şöyle düşünmek lazım, bizim ürettiğimiz çay fiyat olarak piyasada diğer çay üreticisi ülkelerin çayları ile kıyaslandığı zaman maliyet olarak çok yüksek fiyatlarda üretim yaptığımız gerçeği ortaya çıkıyor. Yurt dışında diğer ülkelerle rekabet edebilme şansımız fiyat olarak pek olmuyor. Bizim çayımızın bir takım özellikleri var. Mesela dünyada çay üreten ülkeler içerisinde çayın üzerine kar yağan tek ülke Türkiye diyebiliriz. Dolayısıyla çayda çaya zarar veren zararlı böcek ve bit gibi canlıların olmaması bizim için bir avantaj. Dünyaya baktığımız zaman gittikçe daha çok doğal beslenmeye yönelim söz konusu ve gittikçe artış gösteriyor. Dolayısıyla bizim çayımız giderek değerini ve kalitesini dünyada kanıtlayacaktır ve aranılan bir çay olacaktır diye düşünüyorum. Çayda herhangi bir zirai ürün,ilaç kullanmıyoruz. Dolayısı ile bu çok önemli bir özellik.

 
S-Çay Doğu Karadeniz ve ülkemiz için önemli bir ekonomik ürün. Ancak, bir bütün halinde ve yeterli sayılabilecek içerikte bir çay kanunu yok. Son yıllarda ortak bir komisyon ile çay kanun tasarısı hazırlandı. Hatta TBMM’ye kadar bile ulaştırıldı. Ancak, raftan indirilip bir türlü yasallaştırılamıyor. Neden ve bunu bir eksiklik olarak görüyor musunuz?

Her şeyin bir kanunla yönetmeliklerle belirlenmesi çay için de olması gereken bir özellik. Eğer bir kanun ve çay yasa taslağı hazırlamıyorsanız, çayın bütün özelliklerini insanlara doğru olarak anlatamıyorsunuz demektir. Bir çay kanunu hazırlayıp çayın tüm aşamaların kontrol altında tutulabileceği bir sistem oluşturulmalı. Bu Türk çay sanayi için son derece önemli. Bizim çay ürünümüz 100 yıllık ekonomik ömrü olan bir ürün. 1940 yıllarında ilk defa Türkiye'ye geldiği zaman 100 yıl sonrayı 2040 olarak nitelendiriyoruz. Zaman o kadar çabuk geçiyor ki biz neredeyse son 25 yıla gelmiş durumdayız. Dolayısıyla 25 yıl sonra bizim mevcut ilk ekilen çaylarımız ekonomik ömrünü tamamlıyor. Ekonomik ömrünü tamamlayan bütün çayların değişmesi gerekiyor. Çayın daha verimli ve kaliteli olabilmesi için araştırma laboratuarlarının çok detaylı çalışıp finanse edilip o finansman ile çok güzel ürünler çay ürünleri oluşturabileceğimiz çelikleme alt yapısını da gündeme taşımamız lazım. Bunların hepsi bir bütün. Bunun için çay kanunu kesinlikle olmalı ve bir an önce yürürlüğe girmeli. 

S-Çaykur, size göre özelleştirilmeli mi? Yoksa farklı bir yapıya mı kavuşturulmalı?


Çaykur'un özelleştirilmesi üretici açısından baktığımız zaman pek hoş bir durum değil açıkçası. Ama devlet genellikle bu tarzdaki bütün işletmelerden elini ayağını çekiyor. Yani devlet üretici olmaktan çıkıyor. Bugüne kadar gündeme gelen özelleştirilecektir tarzındaki ifadeler henüz netliğe kavuşmuş değil. Yani hükümet politikası olduğu için net olarak söyleyemiyorum. Bana göre özelleştirilmemeli. En azından rol belirleyici olarak işin içinde olmalı. 

S-Çay da özel sektör 1985 yılında devreye girdi. Aradan geçen 20 yılda çok sayıda işletme açıldı kapandı. Devlet özel sektöre yeteri ölçüde destek sağlamlığı için mi? Yoksa başka nedenler mi?


Devletin özel sektöre yeteri ölçüde destek sağladığını düşünmüyorum ben. Çay özel sektöre ilk açıldığı zaman ilk fabrikayı kuranlardan biriydim.Piyasada olan farklı firmalarla birlikte; çayın özel sektöre açılmasıyla bir ekonomik alt yapısı olmayan bir çok insan bu sektöre atıldı. O dönemlerdeki en büyük handikap da çay müstahsillerinin vermiş olduğu yeşil yaprağın bir finansman aracı olarak kullanılmasıydı. O zaman bu özelleştirme ile ilgili sağlam bir alt yapı oluşturulabilirdi. Finansal olarak gücü olmayan firmalar bu sektörün içerisine sokulmayabilirdi. Dolayısıyla zaman içerisinde bu işi hakkıyla yapan, sistemli bir şekilde bütün teşkilatını kurmuş firmalar oluşmaya başladı ve sağlam temeller üzerinde ilerliyorlar. Bu olumsuzluk belli bir süre içerisinde özel sektörün tümüne yansıdı. Şimdi sistem yavaş yavaş oluştu. Şartlar yerine oturduğu zaman üreten de satan da alan da pazarlayan da hepsi kar ettiği zaman sektör için yöre için halkımız için çok iyi bir gelir kaynağı oluyor.

S-Devlet Çaykur’u zarar etse de destekliyor. En son Sayıştay’ın açıkladığı rakamlarda 40 milyon liraya yakın yıllık zarar açıklandı. Ancak devlet Çaykur’un zararını karşılıyor. Buna karşın özel sektörü hiç dikkate almıyor. Bu haksız rekabet yaratmıyor mu?


Çaykur piyasadaki en büyük aktör.Esas oyuncu. Böyle olunca piyasayı o belirliyor. Piyasayı belirlerken Çaykur’un yıllardan beri gelen siyasi kullanımı Çaykur'a zarar verdi. Tabi şimdi sistem değişiyor. Çaykur'un zararının devlet tarafından karşılanması gayet doğal. Çünkü özel sektör değil. Sonuçta Çaykur yöreye hizmet eden en önemli kurum. Yöreye hizmet etmenin de bir bedeli vardır diye düşünüyorum Çünkü Çaykur bugün piyasadan esas aktör olarak çekilse insanları tamamen özel sektörün ellerine bırakmış olacaksınız. Bu yöre insanı için hoş bir durum değil. Çaykur'un piyasada olması insanların geleceği için kendini güvende hissetmesi açısından iyi. Çaykur'u devlet ne kadar süre destekler bilmiyorum. Özelleştirme gündeme gelir mi gelmez mi bilemiyorum. Tahmin ediyorum süreç içerisinde yurt dışından gelen kaçak çayların önlenmesi ile birlikte piyasa rahatlayacağı için Çaykur da kendini toparlayıp zarardan çıkacaktır. Ama bu süreçte devletin desteklemekten başka bir seçeneği yok.. 

S-Türk çayının en büyük sıkıntısı kaçak çay. Kaçak çay Doğu ve Güneydoğu’da adeta bir marka haline getirilmiş. Adı kaçak, yasalara göre de suç. Ama bu konuda yapılmış hiçbir kanuni uygulama yok. Bakan bile çıkıyor ben kaçak çay içiyorum diyebiliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kaçak olduğu için ismi gayri resmi. Kaçak çay resmi bir hüviyete getirilecekse o zaten kaçaklıktan çıkmış oluyor. Dolayısıyla hangi yetkili ile konuşursanız konuşun, gayri resmi olduğu için kimse böyle bir topun elinde olmasını istemez. Ben yetkili biri olsam kaçak çay ile ilgili bir şey gündeme geldiği zaman kaçak çayın gündemde olması bile benim bir eksikliğimin olduğunu gösterir. Ben eğer kaçak çaya engel olamıyorsam, bir sızıntı varsa bu benden kaynaklanan bir durumdur. Dolayısıyla kimse kaçak çayın niteliğini kabul etmez, böyle bir şey yoktur diye düşünebilir. Fakat özellikle Güneydoğu bölgelerinde çok yaygın olarak ismine kaçak çay denilen farklı ülkelerden farklı yollarla getirilen çaylar var. Şimdi iki şeyi birbirinden ayırmak lazım. Gayri resmi yollarla Türkiye'ye getirilen çok güzel, nitelikli çaylar da var. Diğer taraftan gayri resmi yollarla ülkeye getirilen insan sağlığına çok zararlı çaylar da var. Bunları ayırmak lazım. Birincisi ve en önemlisi insan sağlığını tehdit eden zararlı çayların ülkeye girişinin önlenmesi lazım. İkincisi eğer insanımız, özellikle Güneydoğu bölgesinden bahsediyorum, farklı bir damak tadından hoşlanıyorsa, o çayın girişini illegalden legale çevirmek lazım.

13 ARALIK 2014 KARADENİZ GAZETESİ / RABİA UZUN CİRAV